Genel Lider Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Genel Merkezde, Cumhurbaşkanımız ve Genel Liderimiz Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Merkez Karar ve İdare Konseyi (MKYK) toplantısı devam ederken basın toplantısı düzenledi.
Toplantının yüklü gündem unsurunun, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri müdahalesi olduğunu belirten Çelik, bütün bu gayretlere karşın krizin kademe kademe yükseldiğini ve sonuçta bugünkü taarruz durumunun ortaya çıktığını tabir etti.
Parti Sözcüsü Çelik, “Gelinen nokta, gerek İkinci Dünya Savaşı sonrasında, gerek soğuk savaş sonrasında Batı ittifakıyla Rusya ortasındaki en gergin durum diyebiliriz. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Soğuk Savaş devirlerinde pek çok gerginlik kelam konusu oldu lakin bu gerginliklerin hiçbiri bu basamağa ulaşmamıştı. Bunun Batı-Rusya münasebetleri açısından jeopolitik sonuçları, ekonomik sonuçları bundan sonraki dünya tertibi açısından da güçlü sonuçları olacaktır.” diye konuştu.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın tansiyonun yükseldiği birinci andan itibaren hem gerginliğin azaltılması için hem barışın kurulması için ağır bir gayret sarf ettiğini aktaran Çelik, şöyle devam etti:
“Ukrayna Devlet Lideri Sayın Vladimir Zelenskiy ile Rusya Devlet Lideri Sayın Putin ile NATO içerisindeki müttefiklerimizden, çeşitli devlet liderleri ve hükümet liderleri ile ağır bir formda bu görüşmeleri sürdürdü. Görüşmelerin odak noktası, diplomasi yoluyla Minsk Mutabakatı çerçevesinde bu krizin çözülmesiydi. Aslında Ukrayna tarafıyla ve Rusya tarafıyla en direkt konuşabilen Devlet Lideri olarak Cumhurbaşkanımızın bu uğraşları hem Ukrayna tarafından hem Rusya tarafından olumlu karşılandı.”
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın, olayın başından itibaren Türkiye’nin üzerine düşeni yapacağını, barış yoluyla tahlil için katkıda bulunabileceğini tabir ettiğini kaydeden Çelik, şöyle devam etti:
“Fakat gelinen noktada çatışma başlamış durumda. Dün Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Putin ile kapsamlı bir görüşmesi oldu. Hakikaten bu görüşlerini açık bir formda söz etti, Sayın Putin de kendileri açısından kendi bakış açısından olayın çeşitli safahatını Sayın Cumhurbaşkanımızla paylaştı. Bugün prestijiyle memleketler arası hukuku ağır bir formda ihlal eden ve çok vahim sonuçları olabilecek bir tablo ortaya çıktı. Bu işgali tümüyle reddediyoruz, haksız ve hukuksuz bir harekettir, haksız ve hukuksuz bir biçimde süreç yürütülmüştür ve bu sonuç ortaya çıkmıştır.”
Çelik, olayın başından itibaren Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana olduklarını, Ukrayna’nın siyasi birliğini ve toprak bütünlüğünü prensipleri gereği güçlü bir halde savunacaklarını söz ettiklerini hatırlattı.
“Gelinen noktada bir haksız ve hukuksuz saldırganlık ortaya çıkmıştır”
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın, Afrika gezisi dönüşünde yaptığı “Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini güçlü bir halde savunuyoruz. Ukrayna’dan ve Rusya’dan, ikisinden de vazgeçmeyiz.” biçimindeki açıklamalarının değerli olduğunu, bu iki tabirin birlikte ele alınması gerektiğini vurgulayan Çelik, şöyle devam etti:
“Aslında burada bir prensip çerçevesinde hiç kimsenin bir saldırgan teşebbüse yönelmemesi ile ilgili olarak açık ve net bir hal ortaya koyulmuştu. Sonuç olarak da Ukrayna ve Rusya ortasında bir tercih güdülmediği, ikisinden biri lehine rastgele bir halde başkasının tansiyonun yükseltilmesi üzere bir tavır içerisine girilmediği net bir biçimde ortaya koyulmuş oldu. Türkiye bu açıdan NATO ittifakı içindeki mükellefiyetlerini yerine getirmekle birlikte, kendi coğrafik pozisyonu, siyasi birikimi, Ukrayna ile olan ilgileri ve Rusya ile olan münasebetleri çerçevesinde aslında özgün bir durum üretmişti, toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin korunması için üstüne düşeni yapacağını söylemişti ancak gelinen noktada bir haksız ve hukuksuz saldırganlık ortaya çıkmıştır. Kuşkusuz bu saldırganlık karşısında bu saldırganlığın sonuçlarını tümüyle reddettiğimizi tabir etmek istiyorum.”
“NATO yerleşik kuralları çerçevesinde hareket edilecektir”
Türkiye’nin, bir yandan NATO, bir yandan Rusya, bir yandan da Ukrayna ile alakalarının bulunduğunu belirten Çelik, “Tabii NATO yerleşik kuralları çerçevesinde hareket edilecektir. Türkiye bir NATO müttefiki olarak burada şimdiye kadar yapan bir tavır sürdürdü. Bundan sonra güçlü bir NATO üyesi olarak da bu tavrını sürdürecektir. Alışılmış ki Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü güçlü bir biçimde savunmaya devam edeceğiz. Rusya’nın da bu saldırgan tavırdan vazgeçmesi için diplomatik teşebbüslerini sürdürmeye devam edeceğiz.” dedi.
Çelik, Kırım Tatarları hususuyla da yakından ilgilendiklerini, Ukrayna Parlamentosu’ndaki Kırım Tatarı kökenli milletvekilleri ile yakın temas halinde olduklarını, daima bilgi aldıklarını da söyledi.
“Bütün senaryolara hazır bir halde devlet kurumlarımız vazifelerini çalışıyor”
Parti Sözcüsü Çelik, Ukrayna’daki Türk vatandaşlarına ait de şunları kaydetti:
“Ukrayna’daki vatandaşlarımızla yakın bir temas içerisindeyiz. Bu temas çerçevesinde oradaki diplomatik misyonlarımız misyonlarına devam ediyorlar. Bugün maalesef bir vatandaşımızın yanlış bir yaklaşımı bir görüntü olarak yayıldı. Diplomatik misyonlarımızın Ukrayna’dan çekildiği halinde, bu türlü bir şeyin kelam konusu olmadığı açıklandı. Diplomatik misyonlarımız vazifesinin başındadır. Oradaki bütün devlet görevlilerimiz, vatandaşlarımızın hizmetindedir. Oradan ayrılmak isteyen vatandaşlarımızla ilgili olarak şu anda bir şey yapılamıyor. Zira hava, kara ve deniz ikmal yolları konusunda güvenlik açısından tam bir garanti verilemiyor. Birebir formda kaotik bir durum var. Tablo tam olarak net görülemiyor. Bu çerçevede hava, kara ve deniz açısından bu ikmal yollarından rastgele bir adedinde güvenlik sağlandığı takdirde, ayrılmak isteyen vatandaşlarımız için gerekli tertip yapılacaktır. Bütün senaryolara hazır bir halde devlet kurumlarımız vazifelerini çalışıyorlar.”
Karadeniz’in güvenliği konusunun kapsamlı bir biçimde değerlendirildiğini, Türkiye’nin bu çerçevede üzerine düşeni yapmaya devam edeceğini vurgulayan Çelik, “Montrö mukavelesinin bu tip bir durumda Türkiye’nin kararları açısından ne manaya geldiği ile ilgili olarak zati devlet kurumları bu türlü bir tablonun ortaya çıkması ihtimaline karşı bütün senaryoları çalışmışlardır. Hasebiyle Montrö kontratı ile ilgili önümüze gelebilecek çeşitli durumlarla ilgili olarak projeksiyonlar yapılmıştır, hazırlıklar tamamlanmıştır hem tüzel açıdan hem diplomatik açıdan gereken hazırlıklar şimdiye kadar tam olarak yerine getirilmiştir. Süreci natürel ki takip etmeye devam edeceğiz.” formunda konuştu.
Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrika ziyareti sırasında geçirdiği kalp krizi sonucu şehit olan Cumhurbaşkanlığı Muhafaza Dairesi Başkanlığı Özel Harekat Şube Müdürü Hayrettin Eren’e Allah’tan rahmet, millete de başsağlığı dileyerek, bu vazifeleri yerine getiren güvenlik güçlerine şükranlarını sundu.
MKYK’de, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın dış bağlantılar konusundaki temaslarının da ele alındığını belirten Çelik, Erdoğan’ın Kongo Demokratik Cumhuriyeti ile Senegal’e ziyaretlerini hatırlattı.
Türkiye’nin Afrika açılımının, bir Türkiye-Afrika paydaşlığı düzeyine ulaştığını vurgulayan Çelik, Afrika’da Türk şirketlerinin oynadığı rollerin, hem insani açıdan hem o bölgelerin iktisadına katkı sağlaması açısından son derece değerli olduğunu tabir etti.
Dakar’da 50 bin kişilik stadyumun bir Türk firması tarafından hayata geçirildiğini anımsatan Çelik, bunun gurur duyulacak bir eser olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ne vakit Afrika’ya gitse öteden beri Afrika’yı sömüren birtakım ülkelerin, “Türkiye, Afrika’yı ele geçiriyor”, “Türkiye, Afrika’da gövde gösterisi yapıyor” formunda kara propaganda manasına gelecek bir faaliyet içerisine girdiklerini belirten Çelik, kelamlarını şöyle sürdürdü:
“Türkiye’nin, Afrika’daki varlığı hiçbir ülkenin aleyhine değildir. Yalnızca Afrika halklarının ve Afrika devletlerinin faydasınadır. Hasebiyle kimsenin Afrika’daki kendi varlığını temel kabul edip de Türkiye’nin varlığını ikincil varlık olarak gösterme üzere bir arayış içerisine girmemesi lazım. Türkiye’nin Afrika’daki iştiraki, Afrika açılımı, kardeşlik çerçevesinde, bu sömürüden, bu emperyalist yaklaşımlardan, bu oryantalist yaklaşımlardan uzak bir halde, büsbütün insani temel üzerine şurası ekonomik paydaşlık, siyasi paydaşlık ve insani yardım temelinde gerçekleşiyor.”
Sıhhat çalışanlarına yönelik şiddet olayları
Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesinde misyonlu hekim Ebru Ergin Bakar’ın darbedilmesine de değinen Çelik, sıhhat çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının yakından takip edildiğini belirtti. Çelik, “Burada üstümüze düşenleri yapmaya her vakit hazırız. Parti olarak bütün bunları yakından takip ediyoruz. Türel süreçleri yakından takip ediyoruz. Büyük bir fedakarlıkla çalışan göz bebeğimiz olan sıhhat çalışanlarımızın yanlarında olduğumuzu her vakit tabir ediyoruz.” diye konuştu.
İsrail-Türkiye ilgileri
İsrail ile olağanlaşma süreci konusunda pek çok sorunun kendisine yöneltildiğini lisana getiren Çelik, bu hususun kendi ritmi içerisinde ilerlediğini aktardı. Çelik, “İsrail Cumhurbaşkanının Türkiye ziyaretiyle ilgili hazırlıklar yapılıyor. İki tarafın mutabık olduğu bahislerde diplomatik bağlara dönük çeşitli evraklar, kapsamlı bir formda bu ziyaretler çerçevesinde ele alınacak.” açıklamasını yaptı.
Ömer Çelik, Türkiye’nin Filistin konusunda, iki devletli tahlil konusundaki duruşu ile yasa dışı yerleşimlere karşı olan duruşunun tıpkı hassasiyetle devam ettiğini vurguladı.
MKYK’de ayrıyeten güç hususlarıyla ilgili evrakların, bu hususta vatandaşlardan gelen taleplerin ele alındığını belirten Çelik, toplantıda, parti kümesi çalışmalarının iç ve dış güvenlik bahislerinin da değerlendirildiğini lisana getirdi.
“(Rusya’ya yaptırım) Bahsettiğiniz çerçevede bir kıymetlendirme kelam konusu değil”
Parti Sözcüsü Çelik, konuşmasının akabinde gazetecilerin sorularını da yanıtladı.
Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinin akabinde pek çok ülkenin Rusya’ya karşı yaptırım kararları açıkladığı hatırlatılarak, “Türkiye, önümüzdeki süreçte Rusya’ya bir yaptırım uygulamayı düşünüyor mu?” sorusu üzerine Çelik, şu karşılığı verdi:
“Burada olay hala sıcak ve devam ediyor. Türkiye açısından Rusya ile ağır ilgilerimiz var. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini güçlü bir halde savunuyoruz. Şu anda bütün yoğunlaştığımız basamak, iki mevzu üzerinedir. Birincisi, bu çatışma nasıl durdurulabilir, bundan sonra daha derin acıların, daha ağır çatışmaların olmaması için neler yapılabilir konusu, ikincisi de Türkiye’ye muhtemel tesirlerinin değerlendirildiği bir çerçevedir. Bu hususlar olağan ki güvenlik hususlarından diplomatik bahislere, ekonomik mevzulardan öbür alanlara kadar giriyor. Bahsettiğiniz çerçevede bir kıymetlendirme kelam konusu değil.”
“Türkiye Montrö Mukavelesi’nin objektif kararlarını net bir halde uygulayacaktır”
Ukrayna’nın, Montrö Kontratı çerçevesinde Boğazların Rus savaş gemilerine kapatılması tarafındaki talebine ait değerlendirmesi de sorulan Çelik, Türkiye’nin bu durumda önüne gelebilecek bütün senaryoları pahalandıran çalışmaları, hem Dışişleri Bakanlığı hem Ulusal Savunma Bakanlığının, kapsamlı bir biçimde yaptığını belirtti.
Montrö Sözleşmesi’ndeki kararlarda çeşitli ayrıntıların bulunduğunu aktaran Çelik, şunları paylaştı:
“Cumhurbaşkanımızın baştan beri söylediği, burada tansiyonun, rastgele bir gerginliğin olmaması ve barışın korunması çerçevesinde önümüze gelecek iki husus vardır, birincisi, Montrö Mukavelesi’nin objektif kararları. Türkiye bu objektif kararları net bir halde uygulayacaktır. Çeşitli vakitlerde da öteki devletlerin talepleri oluyor. Burada ikinci bahis ise şudur, Türkiye’nin takdirine bağlı olan mevzularda da olağan ki Türkiye, savaşı derinleştiren, çatışmayı genişleten ya da rastgele bir biçimde bu gerginliği daha da yükselten mevzularda takdir hakkını barıştan yana, gerginliğin azaltılmasından yana kullanacaktır. Her bir müracaat kendi özgünlüğü içerisinde ele alınacaktır. Lakin temel olan, rastgele bir gerginliğe ve savaşın derinleşmesine ya da yayılmasına imkan verecek bir tavır içerisine girilmemesidir.”
CHP Genel Lideri Kılıçdaroğlu’nun “Demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer” kelamlarını kıymetlendiren Çelik, demokrasinin yolunun, Diyarbakır’dan, Adana’dan, İstanbul’dan, Ankara’dan, Yozgat’tan, Kars’tan, Ardahan’dan, İzmir’den yani Türkiye’nin bütün zerrelerinden geçtiğini söyledi.
Bu sözlerin sembolik manaları olduğunu belirten Çelik, şu sözleri kullandı:
“Bu biçimde indirgemeci bir yaklaşımın, bir parçayı alıp da onunla demokrasiyi özelleştirmenin, maalesef Türkiye’deki siyasi telaffuz arkeolojisi açısından hiç de güzel olmayan sonuçları olduğunu, son derece istismara açık yaklaşımları olduğunu gördük. Şayet coğrafik bir isimlendirme yapacaksanız, bu Türkiye’nin her zerresinden geçer lakin siyasi bir alan isimlendirmesi yapacaksanız Sayın Kılıçdaroğlu’nun kurması gereken gerçek cümle, Meclise atıf yapmasıydı. Şimdiye kadar Meclis’in fonksiyonsuz hale geldiğini söyleyerek, birtakım atıflar yaparak buna benzeri çok cümle kurdu. Böylesi bir mevzuda niçin Meclis’e dönük bir atıf yapmamış? Bunun siyasi açıdan çok dengeli bir yaklaşım olmadığını söyleyebilirim.”
“Demokrasilerin en büyük belası, en büyük tehdidi terör”
Kılıçdaroğlu ile CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun HDP hakkındaki kelamlarına ait soru üzerine Çelik, Millet İttifakı içinde HDP’yi konumlandırmakla ilgili bir “navigasyon problemi” olduğunu belirtti.
Dünyanın bütün demokrasilerinde demokrat olmanın, hukuk devletinden yana olmanın tartışılmaz unsurunun, teröre karşı net bir tutum almak olduğunu söz eden Çelik, demokrasilerin en büyük belasının, en büyük tehdidin terör olduğunu söyledi.
Çelik, şöyle devam etti:
“Bir terör örgütüyle duygusal alakadan bahsedilmesi ya da rastgele bir halde siyasi hayat içinde bir siyasi parti konumlandırılırken o partinin kendisi terör örgütü olan bir yapıya yani PKK’ya ‘terör örgütü değildir’ diyorsa ya da oradaki teröristlere ‘terörist değildir’ diyorsa legal olan siyasi katılma haklarını, demokrasiyi güçlendirmek, hukuk devletini desteklemek için değil demokrasiyi ve hukuk devletini zedeleyecek bir biçimde teröre takviye vermek için kullandıklarını açıkça beyan etmiş oluyorlar. Yani bu terörle bağ sorununda bir gündem kelam konusu olduğu vakit bu terör örgütünü terör örgütü olarak tanımıyorsa aslında kendisi, kendisini meşruiyet alanının dışına atıyor demektir.”
HDP’nin açık bir biçimde PKK’nın, terör örgütü olmadığını savunduğunu kaydeden Çelik, “HDP’nin kendisine atfetmediği bir şeyi CHP’nin büyük bir çaba ve şevkle atfetmeye çalışması enteresan oluyor. CHP’nin tutup da ‘HDP o denli söylemek istemiyor, HDP şöyle söylemek istiyor’ gibisinden bir yorum faaliyetinin içine girmesi hem trajik oluyor hem de siyasi istismarın kelam konusu olduğu bir yaklaşım ortaya çıkmış oluyor.” sözlerini kullandı.
Kılıçdaroğlu’nun BAE hakkındaki kelamları
Çelik, Kılıçdaroğlu’nun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaret ettiği BAE hakkındaki tabirlerine ait soruya ise “Cumhurbaşkanımızın dış siyaset açılımlarıyla ilgili, Birleşik Arap Emirliklerine yaptığı ziyaret bağlamında birtakım ağır tabirler kullandıklarını gördük. Dış siyaset hususlarının bu sözlerle ele alınması, bunu söyleyen şahısların devlet adamlığı nosyonundan mahrum olduğunu, devlet adamı kapasitesine sahip olmadığını gösterir.” karşılığını verdi.
Türkiye’nin bir öteki devletle ihtilafı olsa karşısındaki devleti tutanların, Türkiye bir açılım yaptığında bundan rahatsız olduklarını belirten Çelik, bu çevrelerin Türkiye’nin bu açılımlarının neresini yanlış bulduklarını, bununla ilgili bir ölçü ortaya koyamamalarına da şaşırdığını söz etti.
Bir CHP Genel Lider Yardımcısının “Türkiye’nin ‘mavi vatan’ telaffuzunu kullanmasının, bir radikalizm ve maksimalizim manasına geldiğini ve dünyanın bunu kabul etmeyeceğini” söylediğini hatırlatan Çelik, “Kara vatanımız, mavi vatanımız, hava vatanımız konusunda bir ayrım kelam konusu olamaz. Mavi vatan konusunda maksimalist davranmamamız için neyi önermiş oluyor o vakit bu CHP Genel Lider Yardımcısı? Türkiye’nin kendi tezlerinden vazgeçip Yunanistan’ın tezlerini kabul etmesini önermiş oluyor.” değerlendirmesini yaptı.
Türkiye, Azerbaycan’ın işgal altındaki Karabağ topraklarını kurtarmak için yaptığı uğraşa dayanak verirken Kılıçdaroğlu’nun dış siyasetten sorumlu danışmanının yaptığı açıklamalarda “Türkiye, Karabağ’a Suriye’den cihatçı gönderiyor” sözlerini kullandığını anımsatan Çelik, “Bu kimin propagandasıydı? Aslında öteden beri klasik olarak Ermenistan’ın müttefiki olan devletlere yakın birtakım ajansların propagandasıydı. Biz bunu kimden duyduk? Cumhuriyet Halk Partisi’nden duyduk. Sayın Kılıçdaroğlu’ndan ‘bu söz yanlıştır, kendi genel lider yardımcımızın ya da danışmanımın söylediği bu ifadeyi reddediyorum’ gibisinden bir açıklama kelam konusu oldu mu? Kelam konusu olmadı.” sözlerini kullandı.
CHP’nin, Türkiye, muhakkak devletlerle karşı karşıya geldiğinde “Türkiye’nin izole olduğunu” söylediğini, sorun evraklarını azaltıp üst üste ataklar yapmaya başladığı vakit da “bunu tutarsızlık olarak göstermeye çalıştığını” belirten Çelik, şunları kaydetti:
“Bunlar dış politikayı da CHP kurultayları zannediyorlar. CHP kurultaylarındaki çekişmelerin ya da çeşitli tarzların dış siyaset için de kelam konusu olabileceğini zannediyorlar. O denli bir şey yok. Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarlarını dünyanın her yerindeki hak ve menfaatlerimizi korumak için bu belgeler üzerinde çalışılıyor, karşılıklı mutabakatlara varılıyor, bu mutabakatlar çerçevesinde çeşitli itimat artırıcı tedbirler ortaya koyuluyor, uzun vadeli olarak bu sorun alanlarının azaltılması, iş birliği alanlarının çoğaltılması formunda bir yaklaşım üretilmeye çalışılıyor.”
Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı